![]() |
![]() |
![]() |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
|||
Site İçi Arama |
YAŞADIĞIMIZ KRİZ BİZE NELER ÖĞRETİYOR
Yazar: KORAL ÇEPNİ | Tarih: 12/10/2018 | Saat: 12:12YAŞADIĞIMIZ KRİZ BİZE NELER ÖĞRETİYOR? Başlığa “öğretiyor” yazdım, çünkü kriz daha bitmedi ve bir zaman daha sürecek. Dolayısıyla öğrendiklerimiz bu yazının içeriğiyle sınırlı kalmayacak, ilerdeki zamanda da yeni şeyler öğreneceğiz. “TL değer kaybedeceği kadar kaybetsin, nasıl olsa bir yerde durur, önemli olan faizlerin düşük kalması” faraziyesinin yanlış olduğu ilk başta öğrenmemiz gereken şeymiş. Kuru stabilize edemez isek enflasyonu da kontrol edemiyormuşuz. Yükselen ve yüksek enflasyon ekonominin tüm dengelerini bozduğu için de yabancı yatırımcı ülke ekonomisine güvenini kaybedip, gelmiyor, kaçıyor veya içerdeki parasını korumak için USD’da kalıyormuş. Kuru stabilize etmeden, yani cari açık ve dış borç ödemeleri yüzünden yabancı sermayeye muhtaç olan bir ekonomi enflasyonu da kontrol edemiyor, bir başka anlatımla ekonominin dengelerini yeniden kuramıyormuş. Bunun için de el mahkûm, yabancı yatırımcının istediği faizleri vermek gerekiyormuş, ekonomiyi durdurmak pahasına da olsa! Demek ki cari açık dışa bağımlılık demekmiş. Para bulamadığınızda paranızın değeri düşer. Onun için de dış dünyayla, özellikle finans merkezleriyle iyi geçinmek önemlidir. Seçim meydanlarında atıp tutup sonunda ayını merkezlerden para istediğinizde sizi zora sokarlar. Komşularla iyi geçinmek, ideolojik kavgalara girmemek, ülkeyi jeopolitik risklerin içine çekmemek de önemliymiş. Jeopolitiğin de ülke kredibilitesinde önemi varmış. Ekonomik karar vericilerin doğru zamanda doğru kararları verebilmesi için TCMB’nın bağımsızlığının ne kadar önemli olduğunu da öğrendik. TCMB ve maliyenin sürekli tutmayan tahminler yapmasının ekonomiyi yanlış yollara sürüklediğini, sübjektif müdahalelerin ve ideolojinin liyakat yerine geçmesinin bizi nerelere getirdiği gördük. Öğrendiğimiz bir başka konu devalüasyonun enflasyon geçirgenliğinin TCMB’nın iddia ettiği gibi %15 civarında olmayıp, sektörüne göre %25-35 arası olduğuymuş. Analistlerin, ekonomistlerin önemli bir kısmının doğruları yazıp söylememekle, aslında kimseye bir iyilik etmediğinin farkına vardık; üstüne onlara olan inancımızı yitirdik. Tüm önlemlerin mecburiyetten, parça parça ve gecikmeli olarak alınmasının, bu önlemlerin etkisini nasıl düşürdüğünü yaşadık. Ekonomiyi canlı tutmak için “biraz enflasyonun” ne çok enflasyona gittiğini hayretle izledik. Tasarrufları desteklemek ve arttırmanın katılım bankaları veya altın günleriyle gerçekleşmediğini, tasarrufçuya önce güven sonra da enflasyon üzerinde ciddi bir reel faiz vererek gerçekleşebileceğini öğrendik. Betona yatırımla sürdürebilir büyümenin mümkün olmadığını gördük. Tarımı ihmal etmenin enflasyonu nasıl köpürttüğünü çaresiz seyrettik. Yatırım yapmak için ilk şartın hukuk güvencesi, demokrasi ve medya bağımsızlığı olduğunun altını çizdik. Ha, bana sorarsanız seçmen saplantı içinde olduğu, kalıpları kıramadığı sürece öğrendiğimiz birkaç şey de yarın unutulur. Sürdürülemez bir büyüme hırsıyla seçim kazanmak için ülkenin feda edilmesi sonunda çıkmaz bir sokaktır. Koral Çepni, 09 Ekim 2018 ![]() |
|
|||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |